Depremde Son Kurtarılacaklar
İnsan unutur,,,
Bu unutuş, hayatın bazı aşamalarında yaşamaya devam etme adına olumlu bir özellik olduğu kadar bilhassa tedbir alma konusunda tedbirsizliği de beraberinde getirdiği için sorunludur da...
Bizim gibi günübirlik yaşayan toplumlarda dipten doruğa yerleşen ‘unutma kaynaklı kayıtsızlık’, her seferinde yeni acılara kapı açıyor haliyle…
Depremden her türlü teröre kadar…
‘6 Şubat Felaketi’ çoktan unutuldu. Aradan geçen yaklaşık 2,5 yılda insanlar konteynırlarda hayat mücadelesine devam ediyorlar. Birçoğu bağırlarına taş basarak, doğup büyüdükleri toprakları bırakıp başka şehirlerde hayat peşine düştüler. Bedenlerinde ve ruhlarında onması zor yaralarla…
Bildiğiniz gibi 23 Nisan 2025 tarihinde Marmara Denizi'nde 6,1 M büyüklüğünde deprem meydana geldi.
Ülke gündemi öyle fay hatlarıyla dolu ki, deprem yine kendine uzun soluklu yer bulamadı. Kâh “yakında daha büyüğü olacak” diyenlerle korktuk, kâh “2045’e kadar büyük deprem olmayacak” diyenlerle yüreğimize su serptik. “Sen önünü kış tut, yine de yaz gelsin” sözünü umursamamaya devam ettik.
Hep derim, “ülke büyük, anlayışlar çok çeşitli ama son sözü kimin söylediği, hangi yoldan gidildiği önemli...” Ne yazık ki raconu kesen, son sözü söyleyen Türkiye’yi iliklerine kadar sömüren rantçılar, vatan toprağını arsa, vatandaşını tebaa görenler ve onların yanında laik-üniter Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı saf tutanlar oluyor hep…
Bir rant ve peşkeş projesi olarak Kanal (Katar) İstanbul’a ayrılan bütçeyle deprem konusunda yapılabilecekler ortadayken, ısrarın “yeşil(!)” sebebi, geleceğimizi kara niyetlerle tehdide devam ediyor.
Bir engelli yakınıyla engelliler ve deprem konusunda konuşurken kendisinden çıktı bu yazının başlığı…
“Depremde son kurtarılacaklar…”
Depremlerin, sadece binaları değil, hayatları da yıktığını bunca tecrübeden sonra öğrenmiş olmamız gerek. O enkazların altında yalnızca beton ve demir yok; çoğunlukla ve sessizce unutulan hayatlar, görünmeyen çığlıklar var.
Engelli bireyler için deprem, sadece bir doğal afet değil; ülkeyi yönetenlerin ve onlara bu yetkiyi verenlerin ihmalini yüzlerine çarpan soğuk bir gerçek…
Çarpsa ne yazar? Uyanmıyorlar ki…
Deprem anında tekerlekli sandalyesiyle merdivenlerden inemeyen, işitme engelli olduğu için anonsları duyamayan, görme engelli olduğu için panikle yönünü bulamayan binlerce insanı düşünün. Onlar için “kaç” komutu, herkes için olduğu kadar erişilebilir değildir ki...
Çünkü ülkemizde “erişilebilirlik” hâlâ bir lüks, “acil durum planı” ise çoğunlukla kâğıt üstünde yakışıklı bir kenar süsü…
Deprem sonrası ise engellilik konusunun daha da derinleştiği bir yara... Amputasyonlar, omurilik yaralanmaları, travmalar... Engelli vatandaş sayısı artarken, bu insanların rehabilitasyonu, sosyal hayata katılımı ve psikolojik desteği çoğu zaman yeterince gündeme gelmez. Oysa bir toplumun insana verdiği değer, burada ortaya çıkar.
Afet, ayrım yapmaz ama ihmalkârlık yapar.
Engelli vatandaşlar, afet planlarının merkezinde yer almalı. İhtiyaçlarına göre tasarlanmış tahliye yolları, sesli ve görsel uyarılar, toplumsal bilinçlendirme çalışmaları artık ertelenmemeli.
En azından “depremde son kurtarılacak” olmamaları için…
Yorumlar
Kalan Karakter: