ENGELLİLİK HALİ VE BİREYİN KABUL SÜRESİ
1.Sizce engellilik hali bireyi nasıl etkilemektedir?
2. Sizce engellilik hali yaşamakta olan bireyler nasıl bir yol izlemelidir?
Engellilik hali her ne kadar bireyin kendi deneyimiymiş gibi görünse de, aslında yalnızca bireyi etkilemez. Engellilik, aileyi, yakın çevreyi ve toplumu doğrudan etkileyebilir. Bu bağlamda, bireyin kabul süreci yalnızca kişisel bir yolculuk değil, aynı zamanda çevresiyle etkileşim halinde gelişen bir süreçtir.
Engellilik hali kendi içinde farklı kategorilere ayrılır: Kısmi veya tam engellilik, süreli veya sürekli engellilik, doğuştan veya sonradan edinilen engellilik gibi. Bu yazıda odak noktamız, doğuştan ve sonradan engellilik durumları üzerinden ilerleyecektir.
Doğuştan engellilik durumunda, gelişim süreçleri açısından tablo çoğu zaman daha zorlayıcıdır. Örneğin görme engeli üzerinden baktığımızda, bebeklikte yeterli uyarana maruz kalmamak, çocuklukta sosyalleşme eksiklikleri ve akran zorbalığına maruz kalmak gibi durumlar görülebilir. Bu zorbalık sadece akranlardan değil, bazen akran ailelerinden de gelebilir. Örnek olarak, 6 yaşındaki bir çocuk şöyle diyor:
"Ben arkadaşlarımın seslerini duyuyorum, sokakta oyun oynuyorlar ve onlarla oynamak istiyorum. Ama ben sokağa çıktığımda hiçbiri sesini çıkarmıyor; sanki orada yoklarmış gibi davranıyorlar. Anneme soruyorum, biraz önce seslerini duydum, oyun oynuyorlardı, neredeler diye; annem de orada olmadıklarını söylüyor. Ama ben biliyorum, oradalar, ama ısrarla yalan söylüyorlar. Ben görmemeyi kendim seçmedim ki, neden böyle yapıyorlar?"
Böylesi durumlarda çocuğa verilebilecek net bir cevap yoktur. Hem akranlar hem de ailelerinin bilinçsiz tavırları, çocuğun yaşadığı acıyı derinleştirir. Benzer şekilde başka çocuklar da sokakta diğer çocukların kendileriyle oynamak istemediğini, taşlandıklarını ve ailelerin buna müdahale etmediğini ifade ediyor.
Bu örnekler, doğuştan engellilik yaşayan bireylerin çocukluk döneminde biyop-sosyal ve psikolojik açıdan ciddi sorunlarla karşılaştığını gösteriyor. Ergenlik dönemine geçildiğinde ise çocuklukta yaşanan eksiklikler, toplumsal kabul ve akran onayı gibi gelişimsel ihtiyaçlarla birleştiğinde süreç daha da zorlaşıyor. Gelişim psikologlarının da belirttiği gibi, bir dönemde yaşanan çözümlenmemiş sorunlar, sonraki gelişim aşamalarını doğrudan etkiler.
Desteklenmeyen veya sürekli engellenen bir birey, bireysel olarak kabul sürecini tamamlayamaz. Aile, yakın çevre ve toplum süreci baltaladıkça bu süreç daha da karmaşık hâle gelir. Kısıtlayıcı aile tavırları, engellilik hali yaşayan bireylerin kabul sürecini önemli ölçüde zorlaştırır.
Ailenin kısıtlayıcı tutumu veya toplumun önyargılı yaklaşımı yalnızca doğuştan engelliler için geçerli değildir; sonradan engellilik yaşayan bireyler de benzer şekilde etkilenir. İyi niyetle yapılan bilinçsiz müdahaleler veya dışlayıcı, önyargılı davranışlar, bireylerin hayatını yaşanmaz hâle getirebilir. Örneğin, bardağı döken bir bireyin ailesinin sürekli müdahale etmesi, uzun vadede onun kendi başına hareket edememesine yol açabilir. Sonradan engellilik, kişiyi adeta yaşayan bir ölü hâline getirebilir; oysa yapılması gereken, eksik olanı nasıl yapabileceğini göstermek ve destek olmaktır.
Kabul süreci, “ben farklıyım, kabul ettim” diyerek geçiştirilebilecek bir durum değildir. Hayat durağan değildir; zaman içinde bireyin yetileri değişebilir. Örneğin doğuştan görmeyen bir birey, dokunma veya işitme yetisini kullanarak oto kontrol sağlayabilirken, sonradan ortaya çıkan sorunlar bu yetileri etkileyebilir. Sonradan görme kaybı yaşayan bir kişi, bir gün yapabildiği şeyleri bir diğer gün yapamayabilir ve bu gerçekle adım adım yüzleşmek zorunda kalır.
Ben de bu noktada kendi deneyimimden örnek vermek istiyorum. Çocukluk ve ortaokul dönemimde klasik miyop ve astigmat tanıları alıyordum. Ön sıralarda oturmam gerekiyordu, beden eğitimi derslerine çıkmamam gerekiyordu; ama bunun dışında bir detaylandırma yoktu. Zamanla doktor değişikliği ve daha dikkatli bir değerlendirme sayesinde asıl durumun, yani astigmatın yanlış tanı olduğunu öğrendik. Ancak o zamana kadar gözlüğüm yeterli değildi ve görme yetim ciddi şekilde kısıtlıydı.
Ortaokuldan liseye geçerken, görme problemimin giderek ilerlediğini fark ettim. Kaldırımları, merdivenleri, direkleri ve çukurları algılamakta güçlük çekiyordum. Önceden yaptığım bazı aktiviteleri artık yapamaz hâle geliyordum. Bu süreç, lise döneminde özellikle sınavlarda daha zorlayıcı hâle geldi; soruları göremiyor, kendimi ifade edemiyordum. Arkadaşlarımdan yardım almak zorunda kalıyordum ve bu durum, benim bağımsızlık ve özgüven duygumu etkiliyordu.
Bir görme engelli arkadaşım bana şunu söylemişti:
"Sen düşünsel olarak engelliliğini kabul ettiğini düşünebilirsin, ama bastonu eline almadan ve aktif şekilde kullanmadan tam anlamıyla kabul etmiş sayılmazsın."
Bu sözler, lise döneminde baston kullanmaya başlamamla anlam kazandı. İlk başta bastonu kullanmak bana ağır gelmişti; utanma ve kabul edememe duygusu hâkimdi. İnsanların tepkilerini, “Vah vah, yazık”tan, “Allah sabırlar versin”e kadar çeşit çeşit sözler hâlinde deneyimledim. Ancak zamanla bastonu bir uzvum gibi taşımayı alışkanlık hâline getirdim ve duygusal buhranımın kırıldığını hissettim.
Süreç boyunca en büyük destek, kendi gibi engellilik yaşayan bireylerle vakit geçirmek oldu. Onların başarısına şahit olmak, kendi motivasyonumu artırdı ve rehabilitasyon sürecine katılmamı kolaylaştırdı. Bu deneyim, nitelikli bir destek ağının ve profesyonel rehberliğin önemini bir kez daha gösterdi.
Yaşamın doğal akışı içerisinde, farklı insanlarla tanışmak ve deneyim paylaşmak kabul sürecinde büyük önem taşıyor. Üniversite sürecinde Ömer Miraç Yaman ile tanışmam ve ondan aldığım destek, hayatımın dönüm noktalarından biri oldu. Bu süreçte, görme engelliler için nitelikli rehabilitasyon merkezlerinin varlığını öğrenmek ve baston kullanma eğitimine katılmak, hem psikolojik hem de pratik açıdan bana büyük katkı sağladı.
Kendi gibi engellilik deneyimi olan bireylerle vakit geçirmek, kişisel gelişim ve motivasyon açısından çok değerli. Başkalarının başarılarına tanık olmak, kendi yolculuğumu daha güçlü ve bilinçli şekilde ilerletmemi sağladı. Sağlıklı bir rehabilitasyon süreci, nitelikli profesyonel destekle mümkün olsa da, kendiniz gibi insanlarla iletişim kurmak da son derece yararlı ve güçlendirici bir deneyim.
Engellilik, sadece bireyin kendisini değil; çevresini, ailesini ve toplumu da etkileyen çok boyutlu bir süreçtir. Kabul süreci ise, düşünsel farkındalıkla başlasa da, pratik deneyim ve sosyal destekle tamamlanır. Engellilik haliyle barışmak, bir baston veya yardımcı cihaz kullanmayı öğrenmek, toplumsal önyargılarla yüzleşmek ve kendinizi ifade edebilmekle mümkün olur.
Sonuç olarak, engellilik sadece bir zorluk değil; aynı zamanda bireyi, çevresini ve toplumu dönüştürme potansiyeline sahip bir deneyimdir. Kabul sürecinin sağlıklı ilerlemesi, destekleyici aile ve çevre, bilinçli eğitim ve toplumsal farkındalık ile mümkündür. Bu süreci yaşayan bireylerin, kendi potansiyellerini fark etmeleri, deneyim paylaşmaları ve destek alabilecekleri alanlara yönelmeleri, yaşamlarını daha anlamlı ve kendine güvenli hâlegetirir.
Yorumlar
Kalan Karakter: