Engellilik Bir Kusur Değil, Farklı Bir Yaşam Gerçeğidir
Engellilik; bireyin kusuru değil, toplumsal sistemlerin yeterince kapsayıcı ve duyarlı olmamasının sonucudur. Bir kişi, yürüyemiyor diye eksik değildir; kaldırımda rampa yoksa, işte o zaman eksiklik toplumundur. Kör olmak karanlıkta kalmak değil, ışığın herkes için eşit yakılmamasıdır. İşitmemek, sağır olmaktan çok sesine kulak verilmemesidir.
Bu çağrı, engelli bireylerin yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda ekonomik, sosyal, kültürel ve psikolojik engellerle kuşatılmış hayatlarına ayna tutmak içindir.
Erişilebilirlik: Bir Lüks Değil, Temel İnsan Hakkıdır
Erişilebilirlik yalnızca bir rampa meselesi değildir. Bu, bir duruşun, bir anlayışın, bir medeniyetin göstergesidir. Kütüphanede görme engelli birey için sesli kitap yoksa, sinemada işitme engelli birey için altyazı düşünülmemişse, dijital ortamlar ekran okuyucularla uyumlu değilse; orada eşitlikten, adaletten söz edilemez.
Gerçek anlamda erişilebilirlik, hem fiziksel mekânları hem bilgiye ulaşımı hem de sosyal etkileşim alanlarını kapsar. Toplum ancak bu bütüncül erişimle, herkes için yaşanabilir hâle gelir.
Ekonomik Haklar: Yoksulluk Bir Kader Değil, Politika Sorunudur
Engelli bireylerin önemli bir kısmı çalışma hayatının dışında bırakılmıştır. Devletin sunduğu engelli aylıkları ise, ailede kişi başına düşen gelir gibi gerçek dışı bir kritere bağlanarak büyük haksızlıklara yol açmaktadır. Engelli bireyler temel ihtiyaçlarını bile karşılayamazken, bir yakının düşük geliri bile bu maaşların bağlanmasına engel olmaktadır.
Bu adil değildir. Çünkü bir insanın yaşamı, başkasının geliriyle ölçülemez. Ekonomik bağımsızlık, engelli bireylerin onuruyla yaşamasının teminatıdır.
İş Hayatında Görünmeyen Duvarlar
Özel sektörde engelli bireylerin işe alımı, çoğu zaman zorunlu kotaları doldurmak adına şekilsel bir formaliteye dönüşmüştür. Gerçekten liyakat sahibi olan kişiler bile yalnızca “form doldurtulmak” için çağrılmakta, işe alınmamak için türlü bahanelerle karşı karşıya kalmaktadır.
Engelli bireyler işsizliğe değil, değersiz hissettirilmenin ağırlığına mahkûm edilmektedir. Oysa yetkinlik, bir koltukta oturmakla değil; sorumluluk almakla ölçülür. Engelli bireyler sadece istihdam edilmek istemiyor; aynı zamanda üretime katkı sunmak, sorumluluk almak, onurlu bir yaşam kurmak istiyor.
Sosyal Yaşamın Dışında Bırakılmak: Sessiz Bir Yalnızlık
Birçok engelli birey, sosyal yaşamdan izole bir hayata itilmektedir. Sinemaya gitmek, tiyatro izlemek, arkadaşlarıyla bir kafede oturmak, seyahat etmek gibi sıradan kabul edilen faaliyetler; erişim eksiklikleri nedeniyle imkânsız hâle gelmektedir. Bu durum, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal bir izolasyona neden olmaktadır.
Topluma dâhil olmak bir ayrıcalık değil, bireyin doğuştan gelen hakkıdır. Sosyal hayatta görünürlük sağlandığında, engelli bireyler yalnızca izleyici değil; katılımcı, üretici, lider olabilir.
Hayata Tutunmak: Yaşama Sevinci Herkese Lazım
Engelli olmak, neşesiz olmak anlamına gelmez. Yaşama sevinci, sadece yürüyen ayaklarda değil; düşmeyen iradede, yılmayan ruhta yaşar. Hayattan keyif almak; yalnızca fiziki yeterlilikle değil, fırsat eşitliğiyle mümkündür. Toplumun desteği, engelli bireylerin moralini değil; hayallerini ayağa kaldırır.
Bu nedenle toplum olarak görevimiz, yalnızca acımak ya da yardım etmek değil; birlikte yürümek, birlikte üretmek, birlikte başarmaktır. Dayanışma, gerçek anlamda birlikte yaşamın temelidir.
Görünmeyen Başarılar: Engelliler Sadece Tüketici Değil, Üreticidir
Toplumun büyük bir yanılgısı, engelli bireyleri yalnızca "yardım edilen", "destek verilen" kişiler olarak görmesidir. Oysa engelliler arasında yazarlar, müzisyenler, milli sporcular, yazılım geliştiriciler, mucitler ve eğitimciler vardır. Sorun şu ki, bu başarılar görünmez bırakılmakta, hikâyeleri anlatılmamaktadır.
Engelli bireylerin başarıları istisna değil, fırsat verildiğinde ne kadar üretken ve yaratıcı olunabileceğinin açık kanıtıdır. Bu başarılar görünür kılındığında, toplumun bakış açısı da dönüşecektir.
Bu çağrı, bir yardım isteği değil; bir dönüşüm çağrısıdır. Çünkü engellilik bir yük değil, dönüşmemiş bir sistemin aynasıdır. Eğer şehirler, kurumlar, politikalar, zihniyetler değişirse; engellilik engel olmaktan çıkar. Asıl mesele, bireyde değil; toplumun ne kadar kapsayıcı ve adil olduğundadır.
Bu çağrı, eşitliğe, adalete ve onura inanan herkese yöneliktir. Engelli bireylerin onurlu, bağımsız, üretken ve mutlu bir hayat sürebilmesi için artık sadece konuşmaya değil, harekete geçmeye ihtiyacımız var.
Yorumlar
Kalan Karakter: