Okulların açılnasına kısa bir süre kaldı. Aileler çocuklarının okul masraflarını karşılayamamaktan şikayetçiler. Bakanlık kırtasiyeler üzerinde sıkı denetim uygulayacağını söylüyor. İş kırtasiye masrafları ile bitmiyor. Servis ücretleri el yakıyor. Bizim zamanımızda sağ olsun ABD, bizi süt ve balık yağı ile besliyyordu. Hocalarımız bize ABD'yi anlata anlata bitiremiyordular. Kenedy öldürüldüğü zaman yaktıkları ağıtlarla bizi hüngür hüngür ağlatmıştılar. İngilizce derslerimize Amerikalı barış gönüllüleri gelirdi. Onlar Türkçe, biz İngilizce bilmezdik. Buna rağmen hepimiz çok iyi İngilizce öğrendik.!!
İngilizce günaydın, "good morning" demekmiş, ama biz günaydına İngilizce,"hırmoni" derdik. Adamlar bize 2 yılda (Orta 1-2) İngilizceyi öğrettiler..! Giderken bizi bizimkilere emanet etti gittiler. Biz Ameriklalı hocalarımızın bizi bırakmalarına çok üzüldük. İlk seneki hocamızın adı Mr Rayliy (o zamanki söyleyişimize göre), ikinci yılki hocamızın adı ise Mr Morgan'dı. Daha ileriki yıllarda ABD bize süt yardımını kesti. Bizimkiler bize ne süt, ne balık yağı, ne de zırnık dahi vermediler. Sinemaya gitmek yasak, kahveye gitmek yasak, saçlar 3 numara, başımızda şapkalar, sınıfta sigara aramaları, hocalardan dayak fasılları... Öğrencilerin çoğunluğunun yaşı normal bir öğrencinin çok üstündeydi. Hocalarızla birlikte sınıf arkadaşlığı yapmış olanları vardı. Hocalar onları dövemezdi. Onlar bazen okul çıkışında onları döverdi. Hocaların gücü benim gibilerine yeterdi. Hoca ağzımızı, burnumuzu kırmışsa, onun evde izahta edemezdik. İkinci dayak faslı evde olurdu. Birde, "Bizi el aleme rezil ettin" derlerdi... Rezil edecek ne yaptıysak? İçimizde köyden gellerek sağlıksız evler kiralayıp, -25, -30 soğukta gıdasız, yakacaksız okumaya çalışan arkadaşlarımız vardı. Yine kar,tipi altında okumak için köyden köye giden öğrenciler vardı. Aradan uzun yıllar geçti birçok şey değişti. Şimdi okul servisleri var, ama çok pahalı. bir evde 2 öğrencinin servisle okula gidip geldiğini düşünün... Ailenin besi çantalarına her gün normal bir kahvaltılık koyacak hali yok...
Afyon Cezaevinde kalırken sabah kahvaltılarında kişi başı zeytini sayarak verirlerdi. O yüzden zeytine,"kınalı kuzu" derdik. Bu hayat pahalılığında gerçekten kınalı kuzu... Bizimkilerin 2 dilim ekmek, 3-4 tane zeytini beslenme çantalarına koy onlara yeter, Maşallah ikisi de turp gibi... Diğer tarafta Kap-Sıvış Şirketler grubunun sahibinin oğlunu babaları arabası ile okula getirir, besi çantası dolu doludur.
Sınıfın kızları, erkekleri onun çantasındaki yiyeceklerden faydalanmak için ona yağ çekerler Çanta açılır, çeşit çeşit pastalar, börekler, meveler, meşrubatlar, bunlarda yetmiyormuş gibi iltifatlar, bazen hocaların bile çantaya yanaşma durumu... Hocalar, onlarda gariban. en iyi okey arkadaşları öğrencileri... Çantanın başına Ayşe'de yanaşmıştır. Çok sinir verici bir olay, bizimki büyüdüğü zaman Ayşe'yi almaktan vazgeçer. İçi burulur, fabrika sahibinin oğlunun Kuzey Kore Başkanıa benzer tavırlarına gıcık olur ve ona dönerek içinden," ananla, babanla, birlikte cuggulumu yeyin" der.Amerikalılar bize yiyecek dağıttığı dönemlerde,, bizim aramızda zengin veya fakir çocuğu diye bir ayrım yoktu. Hepimiz eşittik. Arkadaşlıklarımız zengin, fakir dmeden kardeşçeydi. Şimdi okullarda zengin öğrenciler, zengin öğrencilerle, yoksul öğrencilerde yoksullarla arkadaşlar... Sınf ayrımı, birbirleriyle düşmanlıklar daha ilkokul çağlarından başlamış... Suç kimde? Suç Amerikalılarda... Hepimize ayrım yapmadan yiyecek verdiler, bize eşit davrandıllar, arkadaşlar arasında kardeşçe duyguları geliştirdiler, bizi böyle bir ortama alıştırdılar, sonra çekip gittiler... Bizi bizimkilere teslim ettiler. Kötülüklerle baş başa bıraktılar. Ve bizlerde eşitliği, adaleti, benimsemiş gençler olarak çoğunluğumuz kominist olup çıktık. Kahrolsun ABD Emperyalizmi.!
Yorumlar
Kalan Karakter: