Günümüz toplumlarında belirli statüler ve normlar vardır. Bunlar toplum içerinde bireyin yerini göstermektedir. Kimi zaman bu statüler toplum içinde birçok alanda belirleyici olmaktadır. Savunma, karşılama, değer verme, yargılama gibi birçok unsur statüye göre belirlenir. Bu statülerden etkilenenlerden biri de engelli bireylerdir. Ne yazık ki toplumlarımızda yeterli düzeyde bilinçlenme yapısı oluşmadığı için engelli bireylerde buna göre birçok engelle karşı karşıya kalıyor.
Devletler düzeyinde engelli bireyler için otobüslerde, hastanelerde, okullarda, caddelerde ve birçok kamu kurum ve kuruluşlarında kolaylaştırıcı ekipmanlar yaptırılmaktadır. Yollarda engelli rampaları ve kabartma işaretleri birçok engelli bireyin yaşamını kolaylaştırmaktadır. Bunun yanı sıra otobüslerde engelli koltukları ve yerleri, hastanelerde engelli tuvaletleri, işlem öncelikleri gibi birçok yardımcı unsur yer almaktadır.
Diğer kurumlarda da bu ve bunun gibi kolaylıklar bulunur. Devlet düzeyinde engelli bireyler için spor, sosyal aktiviteler ve iş kolaylıklarından tutun, günlük hayatınızı rahatlatacak bir sürü olanak varken; halk düzeyinde ne yazık ki aynı hassasiyet bulunmamaktadır. Toplum içerisindeki birçok insan engelli bireyler için yeterince hassasiyet göstermemektedir. Bunlar; engelli rampalarına araç çekmeleri, otobüslerde yer vermeme, kaldırım işgalleri gibi yüzlerce zorlaştırıcı etkenler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tür yaptırımlar ve hareketler her bir engelli bireylerin hayatlarını zorlaştırmasının yanı sıra gönül kırgınlığı ve asosyal insan profiline bürünmelerine de sebep olmaktadır.
Bizler kendi hayatımızı tatminkâr bir şekilde yaşarken, belirli noksanlıklar yaşayan bireyleri düşünmemek tam anlamıyla bencillik olarak nitelendirilebilir. İstediğimiz zaman kafelere gidip kahveler içerken, alışveriş merkezlerinde hünkârca eğlenirken, yaşamı ve zamanı kısıtlı olan insanlar için aynı hassasiyeti göstermemek tipik bir toplumsal çürümedir. İnsan fıtratı gereği olumsuz olguların önemini yalnızca kendi başına geldiğinde anlamaktadır. Yaşarken kıymeti bilinmeyen sağlık, elden gittiğinde pişmanlık kabul etmemektedir. Bundan yola çıkarak klişe olan ve kalıplaşmış cümlelerden örnek verecek olursak; toplum içindeki her birey birer engelli adayıdır. Söylemesi her ne kadar kolay olsa da, uygulaması maalesef o kadar basit olmuyor.
Engelli bireyler çocuk gibidir. Kimdi zaman yardıma, kimi zaman bakıma, kimi zaman da sevgiye ihtiyaç duyarlar. Çocuk demişken engelli bireyler için gösterilecek anlayış ve hassasiyet anne ve baba tarafından kendi çocuklarını yetiştirmesiyle başlar. Daha çocukluktan hangi bilinçle yetiştirilirsek ileride ki davranışlarımız da ona göre şekillenir. Hassasiyet, anlayış derken asıl sorunun ise dile getirilmemek, anılmamak olduğunu da unutmamamız lazım.
İllaki engelli bireyleri anlamak, anmak için 3 Aralık gibi tek bir güne sığmış özel bir gün olması gerekmez. Yalnızca bir gün anılıp 364 gün göz ardı edilmek o bireylere yaşatılacak en büyük acılardandır. Bunun farkında olarak asli görevlerimizin başında engelli bireyler için neler yapabiliriz sorularını kendimize her gün hatırlatmamız gerektiğini unutmamalıyız. Toplum ne kadar anarsa o kadar başarır. Tek kişilik mücadeleler her zaman olumlu sonuçlar doğurmayabilir. Her zaman olduğu gibi bu konuda da; bireysel mücadeledense toplumsal mücadele verilmesi gerekmektedir. Son olarak unutmayalım ki engelli bireylerin yaşamı BİR GÜNLÜK DEĞİL ÖMÜRLÜKTÜR.
Yorumlar
Kalan Karakter: