İMAN ve İSTİKAMET
Yüce Rabbimiz, “Muhakkak biz insanı ahsen-i takvîmde yarattık” buyurmuştur (Tin, 4). O hâlde ahsen-i takvîm, insan mahiyetinin diğer bütün mahiyetlerden üstünlüğünü ifade eder. İnsan bu üstün yaratılışıyla, nice güzelliklerin tohumunu saklamaktadır. Allah insanoğlunu yaratılmışların en şereflisi ve yeryüzünün halifesi kılmıştır.
Yüce Allahın sırât-ı müstakîm olarak bizzat sınırlarını kendisinin belirlediği dinin adı İslâm’dır. Sırât-ı müstakîm, tüm peygamberlerin izinde gittikleri ve insanları da kendileriyle birlikte yürümeye davet ettikleri yolun adıdır ve Rableri tarafından kendilerine lütufta bulunulan kimselerin yoludur. Bu yol; sıddıkların, hak uğruna hayatlarını feda eden şehitlerin ve daima iyi işler yapmaya çalışan salihlerin yoludur. Yani kendisinde hiçbir yanlışın olmadığı, dosdoğru yoldur. (Güven, 2018)
İstikâmet, Kur’an ve sünnet ilkeleri ile yaşanan ve bir hayatın neticesinde asil bir duruşun tezahürü olarak ortaya çıkmaktadır. Söz konusu neticenin arka planında ise; istikâmetin rotasını tayin eden iman, ibadet ve güzel ahlak gibi önemli yapı taşları vardır. Dolayısıyla istikâmet, anılan üç esasın kulluk yolculuğundaki izdüşümüdür. Bu bağlamda istikâmeti anlamlı kılan esas unsur, Yüce Rabbimizin bizlerden ne istediğini bilme ve onu davranışlara dönüştürme gayretidir. Bu çaba bilgi, varlık ve eylem boyutuyla istikâmetin ne denli zor ve meşakkatli bir yolculuk olduğunu gözler önüne sermektedir. Nitekim Hz. Peygamberimiz (sav); “Hûd sûresi beni ihtiyarlattı.” (Tirmizi, Tefsir, 56) sözüne kaynak teşkil eden; “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol” (Hûd, 112). ayeti, bu gerçeği bütün yönleriyle önümüze koyan ilahi bir fermandır.
İnsan, üstün yaratılış ve mahiyetiyle üstün bir varlık olma özelliğini taşırken, diğer yönüyle de Kur’an’ın ifadesiyle “esfeli safilîne” (Tin, 5) düşebilmektedir. Çünkü küfür ve istikametsizlik, insanın mahiyetini yıkar ve elmastan kömüre çevirir. İnsan ahsen-i takvîm ile ifade edilen bir elmas mahiyetinde yaratılmıştır. Aksi takdirde kendisini rıza çizgisinden, istikamet hattından dışarı çıkarırsa, ceza alarak aşağıların aşağısına atabilmektedir. Bu çöküş; “kömür” olmakla sembolize edilmiştir. Bilim adamlarımızın ifadelerine göre, elmasla kömürün temel taşları aynı yani; ikisi de karbondur. Sadece kristalleşme şekilleri farklıdır. İşte bu farklılıktan birbirine zıt iki mahiyet doğmaktadır. İnanan ve inancının gereğini yerine getiren, doğru ve istikametli insandır. İyi insan vasıfları arasında en başta doğruluk ile istikamet yer almış ve temel prensibi olmuştur. Doğruluk ve istikamet sözde, düşüncede ve davranışta gerçekleşir.
Sonuç olarak iman; bireyin kalbinde oluşturduğu değişimleri amellerle dışa yansıtmasını, istikâmet de iman ile amelin dengeli olmasını gerektirir. Bu sıkı ilişkiden ötürü salih amel, insanın yaratılış gayesi kılınmakta, müminler ısrarla ona teşvik edilmektedir. Kalp ve dil istikâmet üzere olmadan iman istikâmette olmaz. İman olmadan da kalp huzuru olmaz. Ahlâkî anlamda istikâmet üzere olan nefis, sahibini doğruluğa ve dürüstlüğe yönlendirir. Fiilleriyle istikâmet sahibi olmayanın çabaları kurtuluşu için yetersizdir. Ahlâkî nitelikleri ve huyları düzgün olmayanın maneviyatının gelişmesi, davranışlarının güzelleşmesi mümkün değildir. (Bulut, 2020) Kur’an ve sünnette her durumda istikâmete sarılmayı, her hükümde onu aramayı, ona dönmeyi ve onu hareketlerimize yön veren hâkim bir ruh olarak görmeyi emreder. Bu temel kurallar çerçevesinde davranışlarını düzenleyenlere Yüce Allah dünya ve ahiret mutluluğunu vaad eder
Şevki. KARADAĞ
İmam Hatip/ Armutlu köyü
Uğraşınca güzellikler ortaya çıkar