Zeynep Sudan, gazetecilerin “Dünya İnsan Hakları Haftası” dolayısıyla kadına yönelik hak ihlalleri üzerine sordukları soru üzerine; TBMM'de mesleki ve teknik lise öğrencisinin stajyerlik yaptığı zaman Meclis Lokantasında görevli H.İ.G. tarafından cinsel tazize uğraması üzerine yaptığı açıklamada bulundu.
Zeynep Sudan açıklamasında, “Meclis çatısı altında dahi kadınlarımızı koruyamıyorsak, dışarıdaki kadınlarımızı biz nasıl koruyacağız? Bu olaydan sonra bu durum, bizde kocaman soru işareti oluşturdu.” Diye sordu.
DEVA Partisi Kadın Çalışmalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Sudan, memleketi Kars’ta bazı STK ve Oda başkanlıklarını ziyaret ederek, vatandaşlarla bir araya geldi.
Geçtiğimiz günlerde DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın, partisinin Kars İl Başkanlığına atadığı Ümit Atabey ile birlikte şehirde bir dizi ziyaretlerde bulunan DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Sudan, daha sonra düzenlediği basın toplantısında gazetecilere açıklamada bulundu.
Meclis çatısı altında dahi kadınlarımızı koruyamıyorsak, dışarıdaki kadınlarımızı biz nasıl koruyacağız?
Ülkemizde kadına yönelik hak ihlallerini her geçen gün arttığına dikkat çeken Sudan Aldın açıklamasında şunları söyledi:
“Kadına yönelik hak ihlalleri çok var. Örneğin iki gün önce, biliyorsunuz ki meclisimizde stajyer kızlarımıza yönelik sistematik bir istismar söz konusu oldu. Biz bunu kamuoyunda dile getirdik ve takipçisi de olacağız ve bunun örtbas edilmesini istemiyoruz. Özellikle kadınlarımız ile ilgi olarak verdiğimiz mücadelenin başında istismar, şiddet ve ısrarlı takip gibi psikolojik şiddet gibi ekonomik şiddet gibi sorunlarla biz ilgilenir uğraşırken dışarıda meclisin çatısı altında böyle bir durumla karşılaşmak bizi gerçekten derinden üzdü ve yaraladı. Yani Meclis çatısı altında dahi kadınlarımızı koruyamıyorsak dışarıdaki kadınlarımızı biz nasıl koruyacağız? Bu olaydan sonra bu durum bizde kocaman soru işareti oluşturdu.
İnsan hakları düzeyinde ve birçok hukuk alanında ve adalet alanında çok ciddi anlamda ihlaller ve eksiklikler oldu maalesef son zamanlarda. Bunu kamuoyunda ve basında sıkça gördük ve bizzat da yaşadığımız durumlar söz konusu oldu. Ama kadın konusuna gelince iki misli ihlal söz konusu olduğunu da özellikle failleri teşvik edici tarzda bir yaklaşım olmaması yönünde biz ısrarlı bir şekilde vurgu yaparken, 2 gün önce yaşadığımız örnek bize kötü örnek oldu. Doğruyu söylemek gerekirse. Cezaların caydırıcı olması lazım. Failleri teşvik edici konumda olmaması lazım. Bir failin işlediği suçun, bir başka fail adayının motivasyon kaynağı olmaması lazım.
Yani meclis çatısı altında dahi kadınlarımızı koruyamıyorsak dışarıdaki kadın Bunlarımızı nasıl koruyacağız? Böyle bir kocaman soru işareti oluştu bizde. İnsan haklarının da evet insan hakları düzeyinde birçok hukuk alanında ve adalet alanında çok ciddi anlamda ihlaller ve eksiklikler oldu. Bir failin işlediği suçu başka bir fail adayına motivasyon kaynağı olmaması gerekiyor. Bunların önüne geçmemiz gerekiyor. 6284 sayılı ailenin korunması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi ile ilgili kanunumuzu etkin bir şekilde uygulamamız gerekiyor.
Devlet bizim kızımızı koruyamamış
Biliyorsunuz ki Bingöl'de Saliha Aktaş kızımız genç bir kadın. O da Meclis çalışanıydı. Mecliste çalışıyor olmasına rağmen, her şeye ulaşabiliyor olmasına rağmen, tüm gerekli hukuki işlemleri yapmış olmasına rağmen, müracaatlarını yapmış olmasına rağmen, uzaklaştırma almış olmasına rağmen eski eş fail almasına rağmen devlet bizim kızımızı koruyamamış. Çok üzülüyoruz burada. Yani politikalar demek ki bir yerde yetersiz kalmış. Bizim bu politikalarımızı yeniden gözden geçiriyor olmamız gerekiyor. Bu konuda sert bir şekilde bir politika izliyor olmamız gerekiyor. İspanya örneğinde olduğu gibi diğer ülkelerde olduğu gibi. Bununla ilgili çok ciddi anlamda mücadele etmemiz gerekiyor. Çünkü gencine ve kadınına değer vermeyen bir ülkenin genişlemesi ve demokratikleşmesi söz konusu olamaz.
2025'in ilk 11 ayında 349 kadınımız katledildi
Dolayısıyla biz önce gençlerimize, çocuklarımıza, çocuk istismarı konusunda daha duyarlı olması gerekiyor. Çocuk işçilerimizden biliyorsunuz ki yaklaşık 350'ye yakın çocuğumuz 2025 yılının ilk 5 ayında 350'ye yakın çocuğumuz öldürüldü. 85 çocuk işçimiz öldü. Kadınlarımızdan 2025'in ilk 11 ayında Aralık ayı henüz eklenmedi. 349 kadınımız katledildi.
Yani bu sayı maalesef her yıl üstüne katlanarak gidiyor. Azalması gerekirken üstüne katlanarak gidiyor. Dolayısıyla biz buradan şunu anlıyoruz. İstanbul Sözleşmesi'nden sonra azalması bir anda yürürlükten tek gecede keyfi nedenlerle çıkmamızdan sonra maalesef kadın cinayetlerinde, kadın istismarlarında, çocuk cinayetlerinde, çocuk istismarlarında sistematik bir şekilde artış söz konusu oldu. Bundan mütevellit ki, demek ki, bir gecede keyfi nedenlerle uluslararası bir sözleşmeden çıkmamak gerekiyor. O uluslararası sözleşmenin yapılmasının bir nedeni, bir yaptırımının olduğu anlaşılıyor. Gerekliliği ortaya çıkmış oluyor. Bu bizi gerçekten üzüyor.
Ali Babacan döneminde; insan hakları konusunda ne kadar üst zirvelerde olduğumuzu hepiniz hatırlarsınız
Geçtiğimiz yıllarda Sayın Genel Başkanımız Ali Babacan, bakanlık yaptığı dönemlerde, özellikle Avrupa Baş Müzakerecisi olduğu dönemlerde, Avrupa Birliği süreçlerine ne kadar yaklaştığımızı, insan hakları konusunda ne kadar üst zirvelerde olduğumuzu hepiniz hatırlarsınız. Dolayısıyla bu zirveden maalesef aşağı doğru düştükçe düşüyoruz. Eee, nedir bu düşüşümüzün sebebi? Bugün söylediğimizi yarın değiştiriyoruz. Bir gecede bir telefonla gelebilecek, seçilmiş insanları bir gecede de gece yarısı operasyonlarıyla içeriye alabiliyoruz. Yani bunlar maalesef ülkedeki güvensizliği arttırıyor. Üzücü bir durumdur.
Güvenin olmadığı bir yere yatırımcının gelmesi beklenemez
Güvensizliğin, güvenin olmadığı bir yerde de yatırımcının olmasını da bekle beklemek çok doğru olmaz. Siz kurumsal bazda ve yönetimsel bazda bir sistemi ancak hukukun üstünlüğü ile sağlayabilirsiniz. Ve bu sistemi kurabilmek için de yatırımcıyı çekebilmek için de hukuku ve anayasal hakları baz almanız gerekir.
Hukukun üstünlüğü söz konusu olduğunda inanın iç yatırımcı, yatırım yapmaya ve genişlemeye doğru gidecektir. Dış yatırımcı da yatırım yapmaya ülkeye gelecektir. Çünkü jeopolitik açıdan lojistik ağı en yüksek bir ülkede yaşıyoruz. Bu anlamda bundan ama yeteri kadar faydalanamıyoruz maalesef. Bu da ülkede istikrarın olmamasından maalesef hukuka olan güvenin olmamasından kaynaklanıyor.
Yatırımcı geliyor ama yatırım yapmak için gelmiyor maalesef. Ne için geliyor? Parasını faize yatırmak için geliyor. Faiz zamanı vadede olan parasını hemen anında aldığı faizi çekip tekrar ülkesine geri dönüyor. Kısa vadeli bir durum söz konusudur.”
Yorumlar
Kalan Karakter: